Tango Müziği ile ilgili Ordu Üniversitesi Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi’nin Temmuz 2019 sayısında yayınlanmış olan Bahar Sarıboğa’nın çalışması “Tango Müziğinin Tarihsel Süreci ve Türkiye’de Tango Müziğine Genel Bir Bakış” farklı kaynaklardan faydalanılmış çok değerli bir akademik çalışma… Sizlerle çalışmasının Türkçe kısmını paylaşmak istiyoruz.
Tango Müziğinin Tarihsel Süreci
Tango, 1800’lü yılların ortalarında Arjantin’in Buenos Aires kentinin sokaklarında ortaya çıkmış, 1900’lü yıllarda ise Avrupa’ya ve tüm dünyaya yayılarak gelişimini sürdürmüştür. Tango, duyguların beden dili ve müzik ile ifade edilen bir biçimidir. Tango, öncelikle bir danstır ve içeriğinde müziği, edebiyatı ve birçok kültürel öğeyi barındırmaktadır.
Savigliano’ya göre tango, “dramatik (dans, müzik, şarkı sözleri ve gösteri) bir anlatımdır” (2004: 37).
Aydınoğlu’na göre tango, “Afrika ve Avrupa’ya dayanan dansların Arjantin’e taşınarak yerel dans ve kültürlerle etkileşiminden ortaya çıkmış bir kültür öğesidir. Geçmişten taşıdığı birikimi ile birlikte kültürel bir olgu haline gelmiştir.Her ne kadar Arjantin kökenli olsa da bugün artık dünyada mal olmuş bir yaşam biçimidir” (2011: 1).
Akgün’e göre, “tango sosyal bir üründür. Doğduğu toplumla özdeşleşmiş, onun yazgısını paylaşmıştır. Tangonun parlak dönemleri, duraklama ve gerilemeleri, tekrar canlanmaları hep siyasal yaşamın, ona bağlı olarak da kültürün paralelinde gelişmiştir” (1993: 1).
Tango kelimesinin etimolojik kökenine ilişkin bazı bilgeler mevcuttur. Ancak bu bilgilerde farklı görüşler ve yorumlar hâkimdir. “Tango kelimesi tambodan gelir. Tambo, özgür bırakılmış siyahların on dokuzuncu yüzyılda Rio De la Plata’da buluştukları yerlerdir” (Savigliano, 2004: 246). “Tango sözcüğü İspanyolca dilinde 1803’ten beri mevcuttur ve aşık kemiği anlamına gelir. Horacio Salas’a göre tango, muhtemelen Portekiz kökenli bir sözcüktür ve Amerika’ya Sao Tome’de konuşulan Afro-Portekiz kreolu aracılığıyla girmiş, Küba’da dolaştıktan sonra da İspanya’ya ulaşmıştır” (akt. Hess, 2007:10, 11).
“Tango kelimesinin Afrika kökenli olduğu görüşü hâkimdir. Afrika’da (Angolave Mali) tango olarak bazı yer isimleri mevcuttur. Aynı zamanda siyahi kölelerin festival eğlencelerini yaptıkları yer için de bu isim kullanılmaktadır.
Afrika dilindeki tambo, tangir (tambur, davul) veya tocar (dokunmak, çalgı çalmak) kelimelerinden geldiği de söylenmektedir. Her nasıl olursa olsun kelimenin, danstan çok daha önce ve Arjantin dışında, Kanarya Adaları ve başka Latin Amerika ülkelerinde, siyahilerin davul müziği eşliğinde düzenledikleri eğlenceler ve davulun kendi adı olarak var olduğunu söylemek mümkündür. 19. yy İspanya’sında tango kelimesi bir Flamenko türü için kullanılmaktaydı. Buenos Aires’te ise 16. yy’da olduğu gibi, siyahilerin kendi danslarını ettikleri yer anlamına gelmektedir” (akt. Aydınoğlu, 2011: 2).
“Tango’nun kelime kökenine ilişkin bazıları, Latince tangere fiilinden türetilmiş olduğunu, bu fiilin de İspanyolca’daki tocar veya palpar fiillerindeki ‘okunmak ya da bir enstrüman çalmak’ anlamı taşıdığını söylerken, bazıları da tango sözcüğünün siyahi kökenli olduğunu tambor ve candombeden geldiğini ileri sürmektedir.
Ve deniyor ki; dansçılar candombe gösterilerinde, candomberoya, enstrümanını –muhtemelen tamboru- çalması için şöyle sesleniyorlarmış: ‘Haydi tango çal!’ dolayısıyla tango, bir çalgı ve bir dans adı olarak karşımıza çıkmaktadır” (Narter, 2016: 29-30).
“Enrique Corominas, Diccionario Etimologico adlı etimolojik sözlükte Arjantin dansı olarak belirttiği tango sözcüğünü, onomatopeyica ses bakımından çağrışım yapan kelimelerle açıklamak istemiştir. Corominas’a göre, “tangue 16. yüzyılda Normandiya’da yapılan bir dansın adı ve tingeltangel 1872 yılında Almanların hafif müzik çalınan kafelerinin adıdır” (Akgün, 1993: 13).
“1899 yılında, dans ve dans müziği olarak tango anlamı, İspanyol Kraliyet Akademisi Sözlüğü tarafından kabul edilmiştir” (Hess, 2007: 11).
Arjantin’de ortaya çıkan tango, müzisyenler, dansçılar ve tango üzerine yapılan filmler sayesinde önce Paris’e daha sonra tüm Avrupa’ya ve dünyaya taşınmış, buralarda yayılarak kendini büyük bir toplumsal kitleye tanıtmış ve böylelikle uluslararası bir nitelik kazanmıştır.
“Tango, Paris’e 1900’lerın başında gelir. Argentino sığır tüccarları, bazı maceracı tango müzisyen ve dansçısıyla birlikte, tangoyu belle époque’un elit çevrelerine, kabarelerine ve müzikhollerine tanıştırmıştır. Tango’ya Fransa’da ev sahipliği yapan sadece dünyanın haz başkenti değildir. Marsilya tangonun giriş yaptığı başka bir Fransız limanıdır. Marsilya’nın dünyayı gezen denizcileri ve beyaz köle tacirleri, tangonun diğer alt sınıftan tanıtıcılarıdır. Tango Paris’e, toplumsal ölçeğin hem üst hem de alt düzeyleri aracılığıyla gelmiştir” (Savigliano, 2004:182).
“Fonografın 1877’de icat edildiği ve 1888’den itibaren sesin büyütülebildiği bilinmektedir. Tangonun gelişimi kayıt tekniğinin gelişimine bağlı olduğu görülür. 1907 öncesinde çok sayıda tango kaydı mevcuttur, ancak kaliteleri çok kusurludur. 1907 yılında Alfredo Gobbi ve Angel Villoldo kayıt yapmak için Paris’e gitmişler ve bu kayıtlar yayımlandıktan sonra birçok ülkede kopyaları basılabilmiştir” (Hess, 2007: 70).
Tango, başlangıçta bir doğaçlama sanatı iken, özellikle Paris’e taşındıktan sonra belirli kurallar, teknik ölçütler koyularak uluslararası tangonun oluşmasına katkı sağlanmıştır. Aynı zamanda her ülke kendi kültüründen, müziğinden ve edebiyatından etkiler sunarak tangoyu çeşitlendirmiş, bundan dolayı Arjantin tangosuna ek olarak Fransız tangosu, İtalyan tangosu, Rus tangosu, Amerikan tangosu, Türk tangosu gibi farklı stiller ortaya çıkmıştır. “Tango’nun cinsellik içeren, tutkulu ve erotik bir dans olduğu algısı genelde değişmemekle beraber, kimi zaman bir alt kültür ürünü olarak görülen tangonun yasaklanmasında ve yer altına girmesi, kimi zaman ise bunun tam aksi; bir üst kültür ürünü haline gelerek seçkin kesimin simgesi, modernleşmenin sembolü hatta demokrasinin vizyonu olması, birçok nedenin yanı sıra öncelikle farklı kültürlerdeki toplumsal cinsiyet algısından kaynaklanmaktadır. Tango kimi zaman bu algı sebebiyle kendisi değişime uğrarken kimi zaman da bizzat bu algının değiştirilmesi için kullanılmıştır. Öte yandan, bugün aynı zamanda bir gösteri dansı da olan tango ilk ortaya çıkışı itibariyle sosyal bir danstır ve zaman içerisinde tango yapılan mekânlar insanların birçok şeyi paylaşabildikleri birer sosyal ortama dönüşmüştür. Önceleri toplumlar içerisindeki bu kesimi temsil eden tango bugünkü iletişim çağı ve gelişen teknolojiye paralel olarak küresel toplum yapısı içerisinde bir tango toplumu oluşturmuştur” (Aydınoğlu, 2011: 1).
Bahar SARIBOĞA
Tango müziği ilk zamanlarda çalgısal müzik olarak karşımıza çıkmaktadır. Araştırmalarda tango müziğin ortaya çıkmasında çeşitli kültürlerin etkisinin olduğu görülmektedir. Tangonun müzikal oluşumunun kaynaklandığı müzik türleri: Habanera, Milonga ve Tango Andalüz olarak düşünülmektedir.
“Buenos Aires criolloların (Güney Amerika’da doğmuş Avrupalılar) ezgileri ve ilk İspanyol kolonilerinin müziğinin karışımında ortaya çıktığı söylenmektedir. Bu karışımın öğeleri olduğu öne sürülen türler ise: Habanera, Milonga ve Tango Andalüz’dur.
Habanera, İspanyol kökenli müzikle yerli dans ve melodilerin karışımından ortaya çıkmış bir Küba müziğidir.
Tango Andalüz, İspanyol asıllı bir dans ve müzik türü; diğer adıyla Tanguillo Espanol.
Milonga ise, o devirde Montevideo ve Buenos Aires’de bulunan siyahilerin koreografik gösterileriyle habaneranın melodik yapısının birleşmesinden oluşmuştur. Tangonun, Endülüs flamenkosu, Güney İtalyanların melodileri, Küba habanerası, Afrikalıların candombe ritimleri ve vurguları, Avrupalıların polka ve mazurkaları gibi bir dizi müzikal etkiyle yoğrulduğu düşünülebilir” ( Narter, 2016: 30-31).
“Ritim açısından tango, Küba kontrdansına, habaneraya ve Küba tangosuna bağlıdır. Küba tangosu, habanerayla birlikte, 1850-1860’lı yıllarda Latin Amerika’da yayılmıştır. Brezilya’da, Rio de La Plata’da olduğu gibi, tango adı habaneraya XIX. yüzyılın sonlarında verilmiştir. Tango brasiliero, başlangıçta Küba habanerasının yerel uyarlamasından başka bir şey değildir” (Hess, 2007: 65).
Tango, genel olarak dört zamanlı basit ölçülü bir ritmik yapıya sahiptir. Dört zamanlı ölçünün kuvvetli zamanlarındaki birinci ve üçüncü vurgular tangonun ritmik yapısını oluşturmaktadır. “İki zamanlı ve senkop ritimli milonga da tangonun ritmik yapısına katkıda bulunmuştur. 1915 yılından sonra 4/4 ve 4/8 ritmik yapı, 1955’den sonra yeni ritmik karmalar gelişmiştir” (Hess, 2007: 65).
Çalgısal olarak bakıldığında ilk tango topluluklarının başlangıçta üçlü çalgı topluluğundan oluştuğu görülmektedir. Bu üçlüde öncelikle arp ya da gitar, keman ve flüt bulunmaktadır. Zamanla başta bandoneon olmak üzere, piyano, keman, kontrbas ve bazen klarnetin yer aldığı tango orkestraları oluşturulmuştur. Bu orkestraların oluşturulmasıyla tango, Arjantin’in seçkin kesimi ile tanışmıştır. Ancak tangonun vazgeçilmez çalgısı bandoneon olarak bilinmektedir.
“Bandoneon 1835 yılında Almanya’da Krefeldli bir müzik öğretmeni olan Henrich Band tarafından icat edilmiştir” (Akgün, 1993: 19).
“Taşınması zor ve çok masraflı olan kilise orgunun her yerde bulunamamasına alternatif olarak, dinsel törenlerde kullanılmak üzere, kolay taşınabilir ve benzer tınıyı veren bir çalgı ihtiyacından doğmuştur. Ancak çalma zorluğundan dolayı pek rağbet görmemiş ve dinsel bir çalgı niteliği kazanamayarak 1900’lerin başındaki göçlerle birlikte Arjantin’e göç ettirilmiştir” (akt. Aydınoğlu, 2011: 6-7).
“Tango şairi ve bestecisi Enrique Santos Discepolo’ya göre; hiçbir enstrüman hatta keman bile bizim duygularımızı, sevinçlerimizi ve hüzünlerimizi anlatmakta bandoneon kadar başarılı olamaz. Bandoneon tangonun lirik ruhudur; bandoneon, tangonun olmazsa olmaz enstrümanı ve simgesidir. Arjantin tangosunun müziğindeki hüzün duygusunu insana en çok hissettiren, sesi ve dramatik tınısıyla tangoya ruhunu veren önemli bir unsurdur. Keman kadar hüzünlü ama bazen isyanı, hüzünleri gölgede bırakır. Nefesinizi kilitler ya da soluk almanızı unutturur. Kulaklarınızla duyduğunuzun aslında bir ses olmadığı, onu sıkıca kavrayıp tutmazsanız iki elinizin arasından bir yılan edasıyla kıvrılıp kayıp gideceği yanılgısını, işitme ve dokunma duyularıyla alay edercesine yaşatabilme oyunculuğuna sahip adeta büyülü bir enstrümandır bandoneon” (akt. Narter, 2016: 43).
“İlk çalgısal müzik olarak ortaya çıktığı görülen tango müziği, sonraları içeriğine vokali de eklemiştir. Sözlü tangolar 1917’lerden itibaren ortaya çıkmıştır” (Akgün, 1993: 36). Tangonun nasıl kendine özgü bir müziği ve dansı varsa sözleri de özeldir. Tango’nun sözleri genellikle aşk ve kadın teması üzerinedir. “Tango tarihçileri ve edebiyat eleştirmenleri 1918- 1920 arasını, tango şarkı sözlerinde, açıktan açığa pornografik dizelerden, bıçkın ve duygusallaştırılmış bıçkın dizelere geçiş dönemi olarak tespit etmişlerdir” (akt. Savigliano, 2004: 89).
“Avrupa’daki tangoda ise, yalnız aşk ve sevgi üzerine sözler yazılmıştır. Fransa’da bir şanson müziğinin rahatlığı, İtalya’da Napoliten şarkıların duygusallığı, Almanya’da tempo bir marş gibi olmuştur. 1920’lerin başında Avrupa’dan Türkiye’ye de tango gelmiştir. Türk müziğinde tek sese alışmış insanlar, tangoda çok sesi bulmuş, onun müzik yapısı içindeki armoniyi sevmiştir. Türk insanı için tango, danstan öte bir şarkıdır ve şarkı sözleri itibariyle her insanın yaşamında önemli bir yer tutmaktadır” (Erağan, 1994: 85).
“Gerek şarkı sözlerinin içeriği, gerek besteciler veya söz yazarları açısından bakıldığında tangodaki erkek egemenliği veya bir diğer bakış açısı ile maçoluk oldukça açık bir şekilde görülmektedir. Ancak bu durumun, tangonun yaratıldığı ortamlarda erkeklerin sayıca çokluğundan kaynaklanıyor olabileceğini göz ardı etmemek gerekir” (Aydınoğlu, 2011: 6).
Tango Müzisyenleri
Tango şarkıcısı deyince akla ise Carlos Gardel gelmektedir.
“Tango müzisyenleri ilk kuşağı 1898-1917 yılları arasında kendini eğitmiş müzisyenlerden oluşmuştur. Bu yüzden kısıtlı teknik bilgilerinden dolayı tango müziğini yorumlamayı ve geliştirmeyi engellemiştir. Ancak 1920’li yıllarda klasik eğitim almış tango müzisyenleri kendini göstermeye başlamıştır” (Narter, 2016: 54).
Tango’nun Altın Çağı olarak bilinen bu dönemlerde tango zirveye ulaşmıştır. “Tango tarihinin çok ince çizgilerle birbirinden ayrılan birçok dönem içerdiğine tanık olunmaktadır. Bu dönemler sırasıyla;
*tangonun tarih öncesi dönemi Prehistoria Del Tango (1865-1880),
*eski dönem Guardia Vieja (1880-1917),
*geçiş dönemi Periodo De Trancision (1917-1925),
*yeni dönem Guardia Nueva (1925-1948),
*üçüncü dönem Tercera Guardia (1948-)” (Akgün, 1993: 44).
Eski dönem (1880-1917) bestecileri
Rosendo Cavetano Mendizabal (Anselmo Rosendo)1868-1913
Angel Gregorio Villoldo 1869-1919
Enrique Saborido 1876-1941
Vicente Greco (Garrote) 1888-1969
Roberto Firpo 1884-1969
Manuel Arozteui 1888-1938
Francisco Canaro 1888-1965
Carlos Posadas 1874-1918
Alfredo Bevilacqua 1874-1942
Alfredo Gobbi (Baba) 1877-1938
Manuel Campoamor 1877-1941
Juan Maglio (Pacho) 1880-1931
Domingo Santa Cruz 1884-1931
Ernesto Ponzio 1885-1934
Prudencio Aragon 1886-1964
Arturo De Bassi 1890-1956
Geçiş Dönem (1917-1925) bestecileri
Agustin Bardi 1884-1941
Juan De Dios Filiberto 1885-1964
Gerardo Hernan Mathos Rodrigues 1887-1948
Eduardo Arolas 1892-1924
Juan Carlos Cobian 1895-1953
Enrique Delfino 1895-1967
Anselmo Aietta 1896-1964
Edgardo Donato 1897-1963
Osvaldo Fresedo 1897-1984
Yeni Dönem (1925-1948) bestecileri
Julio De Caro 1899-1980
Pedro Maffia 1899-1967
Juan D’Arienzo 1900-1976
Enrique Santos Discépolo 1901-1951
Pedro Laurenz 1902-1972
Sebastian Piana 1903-1994
Carlos Marcucci 1903- 1957
Carlos Di Sarli 1903- 1960
Ciriaco Ortiz 1904-1970
Osvaldo Pugliese 1905-1995
Lucio Demare 1910-1974
Alfredo Gobbi (Oğlu) 1912-1965
Anibal Troilo 1914-1975
José Basso 1919-1993
Üçüncü dönem (1948-) bestecileri
Argentino Galvan 1913-
Enrique Mario Franchini 1916-1978
Horacio Salgan 1916-2016
Domingo Federico 1916-2000
Hector Stamponi 1916-1997
Armando Pontier 1917-1983
Osmar Maderna 1918-1951
Mariano Mores 1922-2016
Eduardo Rovira 1925-1980
Roberto Pansera 1932-
Astor Piazzolla 1921-1992
Leopaldo Federico 1927-2014
Atilio Stampone 1927-
Osvaldo Bellinghieri (Berlingieri) 1929-2015
Ernesto Baffa 1932-2016
Raul Garello 1936-2016
Osvaldo Piro 1937-
José Leonardo Colangelo 1940-
Rodolfo Mederos 1940-
Nestor Marconi 1942-
Daniel Binelli 1946-
Maximo Diego Pujol 1957-
“Bugün hala tango orkestralarının repertuvarında bulunan, besteci ve piyanist Rosendo Mendizabal tarafından 1890’larda yazılmış olan El Entrerriano adlı tango, müzik tarihçilerinin kayıtlarına göre en eski tango bestesi olarak kabul edilmektedir. Plağa alınan ilk tango ise 1903’te kaydedilen Ernesto Ponzio’nun bestelediği Don Juan olarak kayıtlara geçmiştir” (Narter, 2016: 48).
“1916 yılında mezuniyetlerini kutlayan mimarlık öğrencileri için Matos Rodriguez’in bestelediği, Karnaval anlamına gelen La Cumparsita bütün dünyada bir simge haline gelen tango müziği olarak bilinmektedir” (Erağan, 1994: 84).
Bu eser günümüzde bile hala balolarda, düğünlerde icra edilmektedir. “Manuel Campoamor’un bestelediği La Cara de la Luna; Santa Cruz’un Union Civica: Enrique Saborido’nun La Morocha ve Felicia tangoları, Angel Villoldo’nun bestelediği El Esquinazo, El Portenito, El Choclo ve Yunta Brava adlı tangolar 19. yüzyıl sonları ve yeni yüzyılın hemen başlarında bestelenmiş ve günümüzde hala popülaritesini koruyan en eski tangolar arasında sayılmaktadır” (Narter, 2016: 50).
21. yüzyıl içinde ise müzikteki gelişim ışığında ve yeni yaklaşımlar tango müziği içinde yeni arayışlara sebebiyet vermektedir. Gotan Project, Bajofondo Tango Club elektronik müzik ile yapılan bazı tango çalışmalarına örnektir.
Bahar SARIBOĞA
Tango Müziğinde Yeni Bir Dönem: Astor Piazzolla
Günümüzde tango müziği denildiğinde akla ilk gelen isimlerden biri Astor Piazzolla’dır. Onu uluslararası üne kavuşturan ise yenilikçi anlayışı sayesinde tango müziğinde yeni bir akımın öncüsü olmasından kaynaklanmaktadır. Klasik tango müziği ile yetişmesi, Paris’te klasik müzik eğitimi alması, Amerika’da caz müziğine olan ilgisi gibi tüm etkenler bir araya gelince Astor Piazzolla’nın tango müziğinde yeni bir çığır açmasına neden olmuştur.
“Astor Piazzolla, 11 Mart 1921’de İtalyan asıllı bir ailenin çocuğu olarak Arjantin’in Mar Del Plata kentinde dünyaya gelmiştir” (Akgün, 1993: 80).
“Dört yaşında babasıyla birlikte New York’a gitmiş, dokuz yaşında bandoneon öğrenmiş, özellikle caza ilgi duymuştur. On üç yaşında iyi bir bandoneon icracısı olmuş, ayrıca solfej dersleri de almıştır. Arjantin’e geri döndüğünde birçok tango orkestrasında çalmaya başlamıştır” (Hess, 2007: 98). “Astor Piazzolla, Libero Paolini ve Alberto Ginastera gibi hocaların öğrencisi olmuş, klasik tangonun icracısı olarak başladığı müzik yaşamında Miguel Calo ve Anibal Troilo orkestralarında çalarken bandoneon tekniği ve yaptığı düzenlemelerle dikkati çekmiştir” (Akgün, 1993:80).
“Çaldığı Anibal orkestrası için düzenlemeler yazmıştır. Buenos Aires Senfonisi’ni yazmış ve Devlet Radyosu’nda katıldığı Fabian Sevitzsky yarışmasını kazanmıştır” (Hess, 2007: 99). “Piazzolla, tangonun Altın Çağ dönemindeki müzikal zenginlikle çevresi sarılıyken, geleneksel tango içinde kalırsa elde etmek istediği yüksek başarıya ulaşmanın kolay olmayacağını anlaması onu, 1946 yılında kendi orkestrasını kurmaya götürmüştür” (Narter, 2016: 57-58).
“Astor Piazzolla 1954 yılında Paris’e gitmiş ve orada Ravel’in öğrencisi, Nadia Boulanger ile beste çalışması yapmıştır. Boulanger, Piazzolla’yı tango beste yapması için teşvik etmiştir” (Hess, 2007: 99).
“1958’den 1960’a kadar New York’ta yaşayan Piazzolla, caz-tango adı altında bazı çalışmalar yapmıştır” (Akgün, 1993: 81).
“Amerika’da kulaklarında yer eden caz ritminin öğeleriyle tangonun ritimsel bileşenlerini ve klasik öğeleri harmanlayarak, adına Tango Nuevo-Yeni Tango denilen bir tür yaratmıştır. Yarattığı bu müziği, dans edilebilir olmaktan çok, dinlemek için geliştirmek konusunda bir yol izlemiştir. Ancak dans edenlerin de beklentisini dikkate alarak caz ritimlerini oldukça farklı bir forma büründürmüştür” (Narter, 2016: 58).
“Piazzolla tangonun dansa bağımlı olmasını reddetmiştir. Yalnızca müzisyenler için çalışmış ve tangoyu büyük müzik düzeyine çıkarmıştır” (Hess, 2007: 98). “1960 yılında 1988’e kadar sürdüreceği ünlü beşlisi Quinteto Nuevo Tango-Yeni Tango Beşlisi’ni kurmuş ve Piazzolla 1988 yılında bu beşli ile İstanbul Festivali’ne katılmıştır” (Akgün, 1993: 82).
“Astor Piazzolla, tangoda devrim yapacak bir yeniliğin kahramanı olmuştur. Önceleri sadece çekimserlikle karşılanan daha sonra yadsınarak delilik olarak kabul edilen müziği kadar, alışılanın ötesindeki düzenlemeleri ve çalış biçimiyle de yadırganmış ve tepki görmüştür. Çünkü Piazzolla halkın çok sevdiği, neredeyse ulusal müzik niteliğini kazanan tangoyu onun elindenalmış ve değiştirmeye kalkmıştır. Yeni Tango adını verdiği besteleri zamanla özgün Piazzolla müziğine dönüşür. Astor Piazzolla’nın dış dünyada kazandığı başarı ve tango adını yeniden duyurmadaki öncülüğü, fanatik tangocuları biraz olsun yatıştırır ve Piazzolla’nın adı ancak bu sayededir ki özel, saygın bir konuma ulaşır Arjantin’de” (Akgün, 1993: 79)
Astor Piazzolla tangoda yenilik yapan hatta bazılarına göre bir devrim gerçekleştiren isim olarak müzik tarihinde yerini almıştır. Piazzolla aynı zamanda klasik müziğin temsilcilerinden biri olmasından dolayı günümüzde özellikle klasik müzik icracıları tarafından tango denilince akla ilk gelen isimlerden biridir. Piazzolla’nın bu yeniliği tango müziğini dinlenebilir bir müzik olmanın ilerisinde aynı zamanda bir ekol haline dönüştürmüştür. “Piazzolla konçerto, opera, film ve tiyatro müzikleri gibi yaklaşık yedi yüz elli eser bestelemiş, yetmiş ses kaydı gerçekleştirmiştir” (Clarke, 1989: 915).
Bahar SARIBOĞA
Bahar SARIBOĞA
Dr. Öğr. Üyesi, Ordu Üniversitesi, Müzik ve Sahne Sanatları Fakültesi, Müzik Bölümü, Ordu, Türkiye.
Kaynakça
Akgün, F. (1993). Yıllar Boyunca Tango 1865-1993. İstanbul: Pan Yayıncılık.
Akgün, F. (2002, 12 Mayıs). Tangonun Büyülü Sesi Bandoneon. Cumhuriyet Gazetesi,
URL: http://www.tangopedi.com/tangonunbuyulu-sesi-bandoneon/
Alimdar, S. (2016). Osmanlı’da Batı Müziği. İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları.
Aydınoğlu, O. (2011). Toplumsal Cinsiyet Rolleri Açısından Tango’nun Diyalektiği. Porte Müzik ve Dans Araştırmaları Dergisi, 2(3), 1-12.
Clarke, D. (Ed.) (1989). The Penguin Encyclopedia of Popular Music. Viking: London.
Erağan, N. (1998). Tramvaylı Günler ve Eski Tangolar. İstanbul: Altın Kitaplar Yayınevi.
Hess, R. (2007). Tango. Işık Ergüden (Çev.). Ankara: Dost Kitabevi Yayınları.
Narter, Y. (2016). Tango Böyle Bir Şey!. İstanbul: Ayrıntı Yayınları.
Savigliano, M. E. (2004). Tango Tutku’nun Ekonomi Politiği. Serdar Aygün (Çev.). İstanbul: Ayrıntı Yayınları.
Tül Demirbaş, A. (2017). Milonganın Eşik Bekçileri: Tango DJ’leri, Sosyoloji Dergisi 38 (1), 163-178.
URL:http://earsiv.sehir.edu.tr:8080/xmlui/bitstream/handle/11498/49508/001525816006.pdf?sequence=1&isAllowed=
Ünlü, C. (2016). Git Zaman Gel Zaman. İstanbul: Pan Yayıncılık.